Konuşma

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı’nın Türk Dışişleri Bakanı ile Ortak Basın Toplantısı, Mart 2020

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab, Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Ankara’da bir araya geldiği toplantının ardından bir basın açıklaması yaptı.

Foreign Secretary Dominic Raab shaking hands with Turkish Foreign Minister Mevlüt Çavuşoğlu

Teşekkürler. Dışişleri Bakanı sıfatıyla Türkiye’yi ilk kez resmi olarak ziyaret ediyor olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ev sahibim Sayın Bakan Mevlüt Çavuşoğlu’na müteşekkirim. Misafirperverliğiniz için çok teşekkürler Mevlüt Bey.

Dünyanın dört bir yanındaki pek çok kişi gibi ben de, İdlib’deki acımasız saldırı sonucunda 30’dan fazla Türk askerinin hayatını kaybettiğine dair üzücü haberi duyduğumda dehşete düştüm. Bir kez daha, Birleşik Krallık hükümeti adına Türk hükümetine ve Türk halkına en derin baş sağlığı dileklerimizi iletiyorum.

Türkiye onlarca yıldır, NATO’da sadık bir müttefik ve askeri personel açısından ise en büyük katılımcılarından oldu.

Dışişleri Bakanı’nın açıklamasını izleyebilirsiniz

Dışişleri Bakanı’nın açıklaması

Türkiye’nin 2018’de mutabık kalınan ateşkesi yeniden tesis etme ve rejimin korkunç saldırılarından kaçan masum sivilleri koruma çabalarını destekliyoruz. Ayrıca rejimin İdlib’deki faaliyetlerini de çok net bir şekilde kınıyoruz.

Rusya ve Suriye rejimi tarafından Kuzey Batı’da askeri faaliyetlerin ciddi bir biçimde arttırılmış olmasından derin bir endişe duymaktayız. Uluslararası yasaların ve hatta temel insan ahlakının aleni ihlali olan bu faaliyetleri kınadık.

Birleşik Krallık, bu konuyu çok taraflı pek çok platformda gündeme getirdi. 28 Şubat’ta, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni New York’da acil olarak toplantıya çağırdık. Aynı gün, NATO Kuzey Atlantik Konseyinde Türkiye’nin İdlib’de ateşkesi yeniden tesis etme çabalarını desteklediğimizi ifade ettik.

Tutumumuz netliğini koruyor. Suriye’de kalıcı barışı, ancak BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararı ile uyumlu bir siyasi çözüm sağlayacaktır. Kendimizi içinde bulduğumuz bu durumun ve Suriye halkı üzerindeki ağır bedellerinin esas sorumlusu, bu savaşa bir son verecek siyasi süreci geciktirmeye devam eden Suriye rejimidir.

Türkiye’nin, Suriye’deki insani kriz karşısında sergilediği övgüye değer tutumun da altını çizmek istiyorum. Türkiye, yıllardır milyonlarca Suriyeli mülteciye ve hatta evlerinden olmuş başkalarına da destek vermek gibi devasa bir yükün omuzlanmasına yardımcı olmakta. Çoğu zaman kendinizi görmezden gelinmiş hissettiğiniz oldu.

Ve Türkiye, Soçi süreci aracılığıyla siyasi bir çözüm sağlanması çabalarında da önemli bir rol oynadı.

Birleşik Krallık olarak, gerek Suriyeli mültecilere gerekse onlara ev sahipliği yapan Türk halkına verdiğimiz desteği sürdürmeye kararlıyız. Her iki toplumun da uzun süredir devam eden baskılar altında olduğunun farkındayız.

Ve işte bu göz önünde bulundurulduğunda, insani yardıma kesintisiz erişimin sürdürülmesi kritik bir öneme sahip. Yardımların, bu yardımlara gerçekten çok ihtiyacı olan kimselere erişmesi şart. Ve insani yardım çalışanları da herhangi bir saldırı korkusu yaşamadan, korunmaya muhtaç kişilere yardım edebilmeliler.

Birleşik Krallık, 2016 AB – Türkiye arasındaki göç anlaşmasının uygulanmasına verilen desteğin başını çekti ve böyle yapmaya da devam edecek.

Avrupa’ya geçmeye çalışan göçmenlerin sayısında ciddi bir artış gördüğümüz, Türkiye’nin Batı sınırındaki son durumları da acilen konuşmamız gerek. İdlib konusunda ve yeni bir mülteci dalgasına ve özellikle de Türkiye’nin Batı sınırında, göçmen hareketlerine verilecek yanıt konusunda uluslararası toplumla birlikte çalışmamız şart.

Bir kez daha, bu durumun esas nedeninin, Suriye rejiminin pervasız ve acımasız doğası ve İdlib’deki Rus saldırganlığı olduğunu vurgulamak istiyorum. Suriye çatışması, yakın insanlık tarihindeki en yıkıcı çatışmalardan birisi oldu ve savaşın en kısa sürede son bulmasını istiyoruz.

Özellikle de çekilen insani acılara son vermek istiyoruz ve Birleşik Krallık, Suriye Krizine en büyük insani yardım bağışını yapan ülkelerden birisi. Bugüne kadar, Suriye Krizi için 3.1 milyar GBP yardımda bulunduk ki bu, tek bir kriz için bugüne kadar vermiş olduğumuz en büyük yardım. 2019 yılından bu yana, acil durum gıda paketleri, temiz su, çadır, tıbbi bakım teçhizatı, eğitim ve sağlık malzemeleri de dahil olmak üzere Suriye içerisindeki projelere verdiğimiz destek, 220 milyon GBP’yi aştı.

Bugün, İdlib’de devam etmekte olan duruma yanıt olarak ve en fazla ihtiyaç içinde olanlara yardımcı olabilmek için, Suirye’de, İdlib çevresinde insani yardım çalışmalarında bulunan kuruluşlara aktarılmak üzere, Birleşik Krallık insani yardım bağışımızı 89 milyon GBP arttırıyoruz.

Bugünkü ziyaretimin, Türkiye ile ilişkilerimize verdiğimiz önemin bir göstergesi olduğunu umuyorum. Türkiye’nin bölgede karşı karşıya olduğumuz en zorlu ve ciddi sınamaların bazılarının en ön cephesinde olduğunun farkındayız.

Hem ülkelerimizin hem de vatandaşlarımızın emniyetini sağlamak, ortak hedefimiz ve sanırım özellikle Birleşik Krallık için, bir NATO müttefiki, G20 üyesi ve Avrupa Konseyi kurucu üyesi olarak Türkiye, kesinlikle vazgeçilmez bir ortak.

Vatandaşlarımızı koruyarak ve Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmakta olduğu şu dönemde, daha fazla yatırım için pazar imkânlarımızı arttırarak, bölgesel istikrar ve güvenlik alanında çok yakın çalışmalar yapıyoruz.

Terörle mücadele işbirliğimiz gücünü koruyor. Birleşik Krallık olarak, teröre karşı verdiği savaşta Türkiye’nin yanındayız ve PKK’nın ortaya koyduğu ciddi tehdidin farkındayız. Geçen hafta Birleşik Krallık Parlamentosu, yasaklı terör örgütü listesinde HPG ve TAK’ı, PKK’nın kullandığı diğer adlar olarak kabul etme kararı aldı.

Tabii ki, yakın dostlar olarak, her zaman aynı fikirde olmadığımız konular da var. Ama yakın ortaklığımız sayesinde, sağlıklı bir demokrasinin işleyişi için son derece önemli olan insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi konuları, samimi bir şekilde konuşabiliyoruz.

Niyetimiz, savunma, güvenlik ve ticaret işbirliği alanlarında daha da yakın çalışmaya devam etmek. Birleşik Krallık’ın AB’den çıkması, bu işbirliğinin gerçekleşmesi için pek çok fırsat sunuyor.

Önceliklerimizden biri, 2020 yılında Türkiye ile bir Serbest Ticaret Anlaşması yapmak. Bence böyle bir anlaşma, Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki güçlü ekonomik ilişkiye çok büyük bir katkı sağlayacak ve hâlihazırda yılda 18 milyar GBP’yi bulan ticari ortaklığımızın daha da güçlenmesine yardımcı olacaktır.

Ve son olarak, şunu da söylemek istiyorum: bugün Türkiye’de sizinle, Türk halkıyla dayanışma içerisinde olduğumuzu göstermek için bulunuyorum çünkü bizim desteğimize ihtiyaç duyduğunuzda daima yanınızda olacağız. Ve çünkü şu an dostluğumuz, her zaman olduğundan çok daha fazla önemli.

Bir kez daha, sıcak karşılamanız için çok teşekkürler Mevlüt Bey. Dostluğumuzun artarak devam edeceğini umuyorum.

Yayınlama 3 March 2020